Bugün 17 Ağustos ve Gölcük Depreminin üstünden 24 yıl geçmiş… 99 Gölcük Depreminden sonra ülkemizde irili ufaklı pek çok deprem daha yaşandı ve yaşanıyor…

İster konunun uzmanı olsun, ister olmasın herkes biliyor ki, Türkiye bir deprem ülkesi… Eski başbakanlardan Süleyman Demirel bu konuyu “altımız çürük” olarak ifade etmişti.

Evet, altımız çürük, deprem uzmanları bas bas bağırıyorlar; uyarıyorlar ama duyuluyor mu? İşte bu tartışılır!

Neredeyse çeyrek asır önce yaşanan ve resmi verilere göre 18.000 canımızı kaybettiğimiz, binlerce binanın da yıkılmasına sebep olan afetten hiç ders almamış olacağız ki, bu yıl 6 Şubat’ta yaşanılan ve asrın felaketi olarak adlandırılan Kahramanmaraş merkez üslü depremde ne yazık ki hiçbir şeyin değişmediğini görmüş olduk. Gelişen teknolojiye rağmen her şey eskisi gibi hatta eskisinden daha da kötü… Özellikle yeni ve lüks binaların yıkılması, 24 yıl önceki depremden hiç ders çıkarmadığımızın bir kanıtı olarak karşımızda durmakta… Hani bir söz vardır: “Tarih tekerrürden ibarettir, ders alınsaydı hiç tekerrür eder miydi!” diye. Evet, hiç ders almamışız maalesef. Halbuki 1999 Marmara Depreminin fenomeni haline gelen ve “Deprem Dede” adıyla anılan Ahmet Mete Işıkara da her konuşmasında “deprem insanları öldürmez, binalar öldürür” derdi. Ama kim ne derse desin biz bildiğimizi okuruz mantığıyla ve olur olmaz yerde mantar gibi biten binalarla donattığımız şehirlerin yerle bir olduğuna bir kez daha şahit oluyorduk.

Depremden korkulur! Bu da çok normal insani bir duygudur, özellikle bizim ülkemizde meydana gelen depremlerden sonraki olağanüstü can ve mal kayıpları karşısında… Oysa en şiddetli depremlerde bile can ve mal kaybı olmayabilir. Bu da bilimsel verilere dayalı, canlıları ve doğayı korumayı önceleyen bir kentsel planlama, binaların doğru yerlere güvenli şekilde inşa edilmesi, toplanma alanlarının afetlere göre ayarlanması ve insanların deprem konusunda bilinçlendirilmesiyle mümkündür.

Her yıl 17 Ağustos’un yıldönümü için bir şeyler karalamaya çalışırken, 1939 Erzincan Depreminden sonraki en büyük deprem derdik ancak, Kahramanmaraş Depremi neredeyse hepsini unutturacak şiddet, can kaybı ve yıkımla tüm ülkeyi şoka uğrattı. Elbette yaşanılan ve bizlerde derin izler bırakan depremleri unutmayacağız ve unutturmayacağız asla ama hakikaten bu deprem ve deprem sırasında yaşananlar bizleri dehşete düşürmeye yetti de arttı…

KADAV 24 yıl öncesinde bölgede yaptığı çalışmalardan edindiği deneyimle, bu büyük depremin hemen sonrasında hızla örgütlenip Hatay’a, psikosoyal destek verecek seçilmiş ve eğitilmiş gönüllüler, bir sosyal hizmet uzmanı, bir avukat acil ihtiyaç duyulacak malzemelerle derhal bölgeye gidip yerel halkın yardımıyla da çadırlar ziyaret edilerek kadınların sorunları dinlenmiş ve ihtiyaç malzemeleri dağıtılmıştı.

Elan bu çalışmalar daha kapsamlı bir şekilde sosyal hizmet uzmanımız ve gönüllüler tarafından devam ettirilmektedir…

Afetsiz günler dileğiyle…

Yorum Yok

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir